Paylaş
Tweet
Biz gündelikçi, temizlikçi, bakıcı kadınlar İŞÇİYİZ…
Haklarımızı istiyoruz!
Bize ''gündelikçi kadın'' diyorlar. Gündelikçi kadın, temizlik işçisi ya da ev işçisi sonuç olarak işçiyiz. Biz; basında, orada burada söylendiği gibi "eve ek gelir getirmek" için ara sıra işe giden birkaç kadın değiliz. Sayımız milyonlarca ve her geçen gün de artıyor. Başka işçiler gibi çalışıyor, ev geçindiriyoruz. Fakat işçi olarak kabul edilmiyoruz.
İş yasası ev hizmetinde çalışanların haklarını korumuyor. Gündelikçi kadınlar, evlerde çocuk bakan ya da hasta bakan ev işçileri... Hepimiz sosyal haklarımız olmadan çalıştırılıyoruz.
4857 sayılı iş kanunun 4.maddesinin (e) fıkrasında, ev hizmetlerinde çalışanları kapsam dışında bırakıldığı yazıyor.
5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu, sigortalı sayılmayanlar başlıklı paragrafın 6/C bendi (değişik:17.4.2008–5754/4. mad.) ev hizmetlerinde çalışanlar (ücretle ve sürekli olarak çalışanlar hariç) ibaresi yer almaktadır.
Yasada "hariç" ler ve "dahil"ler ile tarif edilmişiz. Bu yasa ne bizim ne de diğer ev hizmetlerinde çalışan kadınların sorunlarını çözebiliyor. Sigortalı çalışan gündelikçi kadın bulunmayışı buna örnektir. Çalışma Bakanlığı sigortasız, güvencesiz çalıştırılmamıza göz yumuyor. Devlet, ev işçileri, gündelikçi kadınlar yokmuş gibi davranıyor.
Ev kadınlarının emeği görünmediği gibi, hakları tanınmadığı gibi biz ev işçilerinin, gündelikçi kadınların da emeği görünmüyor, hakları verilmiyor.
Biz devletten işçi olmaktan kaynaklı haklarımızı istiyoruz! Sigorta,
sosyal güvence istiyoruz!
ANLAMAYACAK BİR ŞEY YOK…
ÇOK BASİT…
Meslek Hastalığı ve İş Kazası Yaşıyoruz, Öyleyse Bu bir Meslektir ve Bir İştir.
Çalışırken çoğumuz bel fıtığı, omurilik fıtığı, boyun fıtığı, menisküs, astım, cilt hastalıkları gibi meslek hastalıklarına yakalanıyoruz. Sağlık güvencemiz yok. İş yerlerimizde iş güvenliğine dair önlem alınması için ise hiç bir yaptırım bulunmuyor. Tamamen işçisi olduğumuz evdeki işverenimizin keyfi şartlarına tabi kalarak çalışmak zorundayız.
Camdan düşerek yaşamını yitiren, yaralanan arkadaşlarımızın sayısı hiç de az değil. İşten eve dönmek için otobüs duraklarında araba altında kalan arkadaşlarımız oluyor. Kader deyip geçiliyor. En fazla yoksulluğumuza acınıyor. Bizim de "kader" deyip geçmemiz isteniyor.
Oysa biz biliyoruz ki yaşadıklarımız kader değil iş kazasıdır.
İş Var Tanımı Yok!..
İşçi olarak haklarımız olmayınca, işyerinde göreceğimiz muamele işverenin keyfine kalıyor.
İşçi işveren ilişkisi her evde başka türlü. Mesleki standartlar tanımlı değil, çalışma şartları, yapılacak iş miktarı belirsiz.
Psikolojik, Cinsel, Fiziksel Şiddet…
Bizim için İşin bir Parçası…
Gündelikçiler ve tüm ev hizmetinde çalışan kadınlar ayrımcılık, fiziki ve cinsel şiddet, mobbing tehdidi altında.
Kayıtsız, güvencesiz olmak, işin tanımlı ve standart olmaması, işveren işçi ilişkisinin kurallı olmaması bizim aleyhimize bir iş ilişkisi doğurmaktadır. Cinsiyetçilik, kaçak göçmen ev işçisi olmak, toplum ve aile baskısı, hak aramanın zorlukları ile birleşince işyerlerinde taciz ve tecavüz türü saldırıların çoğu gizlenmekte, sorumlulardan hesap sorulamamaktadır.
Göçmen Ev İşçiler Daha Zor Durumda
Binlerce kaçak göçmen ev işçisi kölelik koşullarında çalışıyor. Göçmen ev işçileri hiç bir hakka sahip değil. Bu durum işverenler tarafından kullanılmakta, çalıştıkları evlerde kolayca işi terk etmesinler diye pasaportlarına el konmakta, maaşlarının bir kısmı işten ayrılıncaya kadar kendilerine verilmemekte, gidecek yerleri olmadığından uzun iş saatlerine ve ağır işlere itiraz edememektedirler.
Göçmen ev işçileri çalıştıkları evlerde cinsel saldırı riskiyle, sokakta rüşvet ve polis baskısı ile yüz yüze bulunmaktadırlar. Onlar için dışarıda dolaşmak da tehlikeli olduğundan haftalık izinlerini bile kullanamamaktadırlar. Vize sorunu nedeniyle yıllarca memleketine gidemeyen, Türkiye'de çocuk doğurup kaçak olduğundan çocuğunu okula yazdıramayan pek çok göçmen işçi bulunmaktadır.
Otoriteler tarafından kaçak göçmen işçilik bir yandan yasaklanmakta, diğer yandan da göz yumularak teşvik edilmektedir. Bu yolla çok daha ucuz emek sömürüsü yapılmaktadır. Yasadışı konuma itilen göçmen ev işçileri ucuza çalıştırılmakta ve ağır çalışma şartlarına zorlanmaktadır.
Bu durum bütün ev işçilerinin çalışma şartlarını ve ücretlerini olumsuz etkilemektedir.
Çarpık sistem kaçak göçmen ev işçileri ile Türkiye vatandaşı olan ev işçilerini karşı karşıya getiriyor. Biz ücretlerimizin düşmesi ya da çalışma şartlarımızın daha da ağırlaşmasının sebebi olarak göçmen işçileri görmüyoruz. Göçmen işçileri dışlamayacak, ayrımcılık yapmayacağız. Bizim gibi çalışarak emeğiyle hayatını kazanan göçmen işçilerle dayanışacağız.
Biliyoruz ki çalışma izni vermemek göçmen işçileri için caydırıcıolmamakta, aksine kölelik koşullarında kaçak işçi çalıştırmayı teşvik etmektedir.
Göçmen işçilerin serbest dolaşım, oturma ve çalışma hakkını savunacağız. Bir sıkıntıları olduğunda yanlarında olacağız.
Yaşadıklarımızın sorumlusu göçmen işçiler değildir. Sorumlular; göçmen ya da değil bütün ev işçilerinin sorunlarına çözüm üretmeyen devletlerdir.
İstihdam Büroları, Danışmanlık Büroları adı altında Köle Ticareti Yapıyor
Ev hizmetinde çalışan kadınların bir kısmı istihdam bürosu gibi çalışan "Danışmanlık Şirketleri" tarafından işe gönderilmekte. Esnek çalışmanın bütün olumsuz sonuçları bu şirketler vasıtasıyla hayata geçirilmekte ve dolayısıyla da kadın emeği üzerindeki sömürü daha da artmaktadır. İstihdam büroları, danışma firmaları ya da ajans adı altında faaliyet yürüten firmalar ev hizmetinde çalışan işçilerin sırtından para kazanmakta ve ağır işleri ucuza yaptırmaktadır. Ayrıca ev hizmetinde çalışan işçilerin istihdam büroları tarafından kayıt altına alınabileceği iddiası gerçekleri yansıtmamaktadır. İstihdam bürosu adı altında faaliyet yapan bu firmalar hiçbir şekilde kayıt tutmamakta ve deyim yerindeyse bir tür köle ticareti yapmaktadırlar.
Ev işlerinin kadın işi olarak görülmesine karşıyız
Ev işleri kadın işi olarak görülmekte evlerimizdeki bütün yük kadınların sırtına yüklenmektedir.
Ataerkil Kapitalist sistem ev emeğini değersizleştirmekte, hükümetler yoksulluğu ve işsizliği büyüterek, sosyal devlet uygulamalarını yok ederek kadınların sırtındaki ev yükünü daha da ağırlaştırmaktadır.
Oysa biliyoruz ki evde emeğimiz inkâr edilirse ev işçisi olarak çalıştığımızda da emeğimiz görünmez. Dolayısıyla kalifiye ve eğitimli bir işgücü olarak erkeklerle aynı işi yaptığımızda dahi yaptığımız iş daha değersiz görülür ve daha az ücret ödenir. Bunlar birbirinden bağımsız değildir.
Ev işleri sadece kadın işi değildir. Ev işleri hayatın yeniden üretilmesi için gereklidir ve herkes bu işlere katılmalıdır. Mümkün olabilen bütün ev işleri toplumsallaştırılmalı, geri kalan evlerde yapılması gereken işler aile bireyleri tarafından adil bir biçimde paylaşılmalıdır. Devlet toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamak üzere politikalar üretmeli, ev işleri toplumsallaştırılmalıdır. Ev kadınları hiçbir sosyal hakka ve gelire sahip değil. Onun için de yaşam boyu kocalarına, babalarına bağımlı olarak yaşamak zorundalar. Ev kadını mefhumu ortadan kalkıncaya kadar evdeki emeğimizin karşılığı verilmelidir.
Örneğin; Venezuella devleti ev kadınlarını işçi olarak kabul etmektedir. Venezuella anayasasının 88. maddesinde; "devlet, ev içinde harcanan emeğin, toplumda değer üreten ve toplumsal refah ile servet üretimine katkıda bulunan bir ekonomik faaliyet olduğunu tanır" ibaresi yer almaktadır. Bu doğrultuda Venezuella devletinde ev kadınları sosyal güvence hakkına sahip olmuştur. Doğru olan da budur. Biz de ev kadınlarının emeği görünsün istiyoruz. Anayasaya ev kadınlarının emeğinin değer ürettiği yazılmalıdır. Ev kadınlarına sosyal haklar tanınmalı, hakları verilmelidir.
Biliyoruz ki; ev işleri değersiz görüldüğü müddetçe biz ev işçilerinin emeği de değersiz olacak.
Ev Demek İş Demek…
Biz gündelikçi kadınlar, ev işçileri dışarıda başkalarının kirini temizliyoruz. Yetmiyor, bütün kadınlar gibi akşam kendi evimize geldiğimizde orda da çalışmaya devam ediyoruz. Eziliyoruz! Çifte sömürü yaşıyoruz!
İnanıyoruz ki; işimiz belli standartları olan, sosyal güvenceye kavuşturulmuş, sendikalı, sigortalı bir iş haline gelirse; çalışma şartlarımız iyileştirilirse ev temizliğine bakış değişecek, cinsiyetçi yönü de törpülenebilecektir.
Ev işlerinin kadın işi olarak görülmesinin en önemli nedenlerinden biri;
ev emeğinin köle emeği gibi haktan yoksun olmasıdır. Haklarımızla çalıştığımızda aile içinde de, toplumda da daha iyi bir yere sahip olabiliriz. Evde değerimiz artar, erkek egemenliğine karşı daha güçlü mücadele edebiliriz.
Yaptığımız iş sadece kadın işi olarak görüldüğü sürece; statüsü düşük, geliri düzensiz, sosyal haklardan yoksun olduğu müddetçe; biz ev işçisi kadınlar daha fazla sömürülmeye ve ezilmeye mahkûm olacağız.
"Bizim Ne Hakkımız Var ki?"
"Bizim ne hakkımız var ki?" Çoğu ev işçisi arkadaşımız böyle diyor. Haklarımızı bilmiyoruz. Sadece kayıtsız çalıştırılmamıza sessiz kalmıyor, aynı zamanda uzun iş saatlerine, işçi sağlığını tehdit eden kimyasalları kullanmaya da itiraz etmiyoruz. İşyerinde yaşanan fiziki ya da psikolojik şiddet karşısında da sessiz kalabiliyoruz.
Haklarımız gasp edildiğinde, aşırı çalışmaya zorlandığımızda, hakarete, tacize uğradığımızda çoğu zaman ücretimizi bile almadan iş yerini terk ediyoruz. Bu da bizi mağdur ediyor. Meslek hastalıkları bize miras kalıyor. İş kazaları görmezden geliniyor. Kendimize güvenimizi, sağlığımızı, emeğimizi, hatta hayatımızı elimizden çekip alıyorlar. Sessiz kalıyoruz. Hak aramak için gündelikçi kadınların, ev işçilerinin birleşmesi, dayanışması şart. Haklarımıza sahip çıkmak için diğer işçiler gibi biz de sendikada örgütlenmeliyiz. Tek tek güçsüzüz ancak sendikada örgütlendiğimizde güçlenebiliriz. Hayatımızı elimize almak için, kendi gücümüzü ortaya koyabilmek için sendikada birleşelim. Birbirimize sahip çıkalım. Birliğimizi, dayanışmamızı, sendikamızı kendi ellerimizle yaratalım.
Ses var görüntü yok… Bizi Toplum da, Devlet de, İşveren de Görmezden Geliyor!
Bizi gören yok, emeğimizi gören yok. Bu yüzden ne ses çıkarsak, ses gaipten geliyor. Gündeliğe giden kadınlar olarak mahallemizde bile ne iş yaptığımızı söylemekte zorlanıyoruz. Görünmezlik sihrinde bizim de bir payımız var elbette.
Toplum içinde eve ek gelir için ara sıra temizliğe giden yoksul kadınlar olarak görülüyoruz.
Çoğu zaman işverenlerimiz de kadın. Aramızda kimi zaman abla-kardeş görüntüsü, kimi zaman da zalimane patron işçi ilişkisi var. Fakat her iki durumda da biz ev işçileri, gündelikçi kadın işçiler haktan yoksun bir şekilde sigortasız, güvencesiz çalıştırılıyoruz.
Kadın dayanışması ev işçilerinin iş yasasına girmek ve hak aramak için başlattığı bu mücadelede gündelikçi kadınların, ev işçilerinin yanında olmayı gerektiriyor.
Belediye seçimlerden seçimlere bize gelme!
Yerel yönetimlere de birkaç sözümüz var.
Her seçimde oy istemek için bize çiçeklerle gelen belediyeler de biz ev işçilerini, gündelikçi işçileri görmezler. Yaşadığımız kentler özel güvenlikli siteler ve bizim yoksul konutlarımız olarak bölünmüş durumdalar. Işıklar, parklar, havuzlarla donatılan lüks sitelerin önünde bulunan ve çoğunlukla ev hizmetine giden işçilerin kullandığı duraklara bakarsanız, yapılan ayrımcılık kör göze giren parmak gibi karşınızdadır.
Pendik Kurtköy'deki Tepe Ören villalarının hemen önündeki otobüs durağı sadece bir direğe asılı küçük bir tabeladan ibarettir. Bu durakta bekleyen üç gündelikçi kadın işçi evlerine dönmek için otobüs durağında beklerken, Formula 1 yolunda hız yapan aracın çarpması sonucu yaşamlarını yitirdiler. Belki araçların çok daha uzaktan görebileceği doğru bir noktada, güvenli olup olmadığı hesaba katılarak yapılmış düzgün bir otobüs durağı olsaydı can kaybı yaşanmayacaktı. Bu da görünmez olmanın ironik tarafı olsa gerek… Durak da görünmez, duraktaki kadınlar da… Erkek egemen kapitalist sistemin hız yapan bir arabası için o kadınlar orda yoktu zaten. Onlar zaten yoklar…
Benzer bir durum Başakşehir/ Ispartakule önündeki durak için de geçerli. Zenginlerin kent merkezine gitmek için kullandıkları durak (karşı yöndeki durak) yapılıyken, biz gündelikçi kadın işçilerin evlerimize gitmek için beklediğimiz durak yine sadece bir direğe asılı küçük bir tabeladan ibarettir. Yağmura, rüzgâra, kızgın güneşe karşı korunacak bir durak ev işçilerine, gündelikçi kadınlara çok görülmektedir.
İşe gitmek, işten dönmek biz ev işçileri için büyük bir işkencedir. Çevremizde birbirinden ışıltılı lüks konutlar yükselirken, trafikte ciplerin sayısı her geçen gün artarken bizler insanlık dışı koşullarda tıklım tıklım otobüslerde işe gidip geliyoruz. Yolculuk bitinceye kadar her gün büyük bir işkenceyi yaşıyoruz. Sitelerden alış veriş merkezlerine ya da kent merkezlerine gitmek için zenginlere alternatif toplu taşıma seçenekleri sunuluyor. Ancak bizim her gün yaşadığımız bu sıkış tepiş taşınma işkencesine çözüm üretilmiyor. Belediyelerden bu soruna çözüm üretmesini istiyoruz.
Kaynakların ticari zihniyetle zenginleri zenginleştirmek için kullanılmasına hayır diyoruz. Biz ev işçileri belediye kaynaklarının kullanılmasında söz hakkı istiyoruz. Bizim adımıza konuşulmasın. Belediyelerde temsil edilmek, yönetime, karar süreçlerine katılmak istiyoruz. Belediyelerin ticaret ve rant merkezi olmasını istemiyoruz. İnsanca yaşayabileceğimiz bir kent istiyoruz.
Evdeki emeğimiz toplumsallaşsın. Belediyelerden parasız kreşler, yaşlı ve özürlüler için bakım merkezleri, çocuk oyun odaları, gençlik merkezleri, sosyal alanlar istiyoruz.
Duraklar yapılsın. Sokaklar aydınlatılsın.
Otobüs seferleri artırılasın. Sitelerle mahalleler arasında ev işçileri için servis istiyoruz. Sağlıklı, depreme dayanıklı, güvenli konut istiyoruz.
EV KADINLARI İÇİN ANAYASAL HAK
Anayasaya ev emeğinin toplumda değer ürettiğini tanıyan bir yasa maddesi konmasını istiyoruz. Bu çerçevede ev kadınları sosyal güvenceye kavuşturulsun. Ev kadınlarına aylık bağlansın.
SENDİKAMIZ GÜCÜMÜZDÜR
EMEĞİMİZİ GÖRMÜYORLARSA GÖSTERECEĞİZ
DAYANMAYACAĞIZ, DEĞİŞTİRECEĞİZ
Emeğimizin sömürülmesine dur diyebilmek için sendikamızı kendi ellerimizle kuracağız.
İşçiyiz.
Ev işçileri, gündelikçi kadınlar iş yasasına alınıncaya kadar mücadele edeceğiz.
Emeğimizin görünmesi için evde, dışarıda mücadele edeceğiz.
Ev hizmetinin mesleki standartlara kavuşması, iş tanımının yapılması için çalışacağız.
Toplumsal cinsiyetçi iş bölümüne karşı mücadele edeceğiz.
Çalışma şartlarımızı iyileştirmek, iş kazalarını önlemek, meslek hastalıklarını önlemek, iş yerlerimizde angaryalardan kurtulmak ve pek çok sorunumuzu aşmak için birlikte davranacağız.
Deneyimlerimizi paylaşacağız.
Ev işçilerinin, gündelikçi kadınların yaşam şartlarını iyileştirmek için el ele vereceğiz.
Ev işleri ve bakım emeğinin kadın işi olarak görülmemesi, erkeler ve devletin de üstüne düşen yükümlülükleri yerine getirmesi için mücadele edeceğiz.
Bunun için kadın dayanışmasını büyüteceğiz.
Şimdiye kadar zorluklara hep dayandık. Dayanmayacağız, değiştireceğiz.
Değiştirmek için birliğimizi büyütecek, sendikada örgütleneceğiz.
EV İŞÇİLERİ BROŞÜR-1
MASAL BİTTİ!..
KÜLKEDİSİ DEĞİL İŞÇİYİZ.
HAKLARIMIZI İSTİYORUZ
KÜLKEDİSİ DEĞİL İŞÇİYİZ.
HAKLARIMIZI İSTİYORUZ
Haklarımızı istiyoruz!
Bize ''gündelikçi kadın'' diyorlar. Gündelikçi kadın, temizlik işçisi ya da ev işçisi sonuç olarak işçiyiz. Biz; basında, orada burada söylendiği gibi "eve ek gelir getirmek" için ara sıra işe giden birkaç kadın değiliz. Sayımız milyonlarca ve her geçen gün de artıyor. Başka işçiler gibi çalışıyor, ev geçindiriyoruz. Fakat işçi olarak kabul edilmiyoruz.
İş yasası ev hizmetinde çalışanların haklarını korumuyor. Gündelikçi kadınlar, evlerde çocuk bakan ya da hasta bakan ev işçileri... Hepimiz sosyal haklarımız olmadan çalıştırılıyoruz.
4857 sayılı iş kanunun 4.maddesinin (e) fıkrasında, ev hizmetlerinde çalışanları kapsam dışında bırakıldığı yazıyor.
5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu, sigortalı sayılmayanlar başlıklı paragrafın 6/C bendi (değişik:17.4.2008–5754/4. mad.) ev hizmetlerinde çalışanlar (ücretle ve sürekli olarak çalışanlar hariç) ibaresi yer almaktadır.
Yasada "hariç" ler ve "dahil"ler ile tarif edilmişiz. Bu yasa ne bizim ne de diğer ev hizmetlerinde çalışan kadınların sorunlarını çözebiliyor. Sigortalı çalışan gündelikçi kadın bulunmayışı buna örnektir. Çalışma Bakanlığı sigortasız, güvencesiz çalıştırılmamıza göz yumuyor. Devlet, ev işçileri, gündelikçi kadınlar yokmuş gibi davranıyor.
Ev kadınlarının emeği görünmediği gibi, hakları tanınmadığı gibi biz ev işçilerinin, gündelikçi kadınların da emeği görünmüyor, hakları verilmiyor.
Biz devletten işçi olmaktan kaynaklı haklarımızı istiyoruz! Sigorta,
sosyal güvence istiyoruz!
ANLAMAYACAK BİR ŞEY YOK…
ÇOK BASİT…
Meslek Hastalığı ve İş Kazası Yaşıyoruz, Öyleyse Bu bir Meslektir ve Bir İştir.
Çalışırken çoğumuz bel fıtığı, omurilik fıtığı, boyun fıtığı, menisküs, astım, cilt hastalıkları gibi meslek hastalıklarına yakalanıyoruz. Sağlık güvencemiz yok. İş yerlerimizde iş güvenliğine dair önlem alınması için ise hiç bir yaptırım bulunmuyor. Tamamen işçisi olduğumuz evdeki işverenimizin keyfi şartlarına tabi kalarak çalışmak zorundayız.
Camdan düşerek yaşamını yitiren, yaralanan arkadaşlarımızın sayısı hiç de az değil. İşten eve dönmek için otobüs duraklarında araba altında kalan arkadaşlarımız oluyor. Kader deyip geçiliyor. En fazla yoksulluğumuza acınıyor. Bizim de "kader" deyip geçmemiz isteniyor.
Oysa biz biliyoruz ki yaşadıklarımız kader değil iş kazasıdır.
İş Var Tanımı Yok!..
İşçi olarak haklarımız olmayınca, işyerinde göreceğimiz muamele işverenin keyfine kalıyor.
İşçi işveren ilişkisi her evde başka türlü. Mesleki standartlar tanımlı değil, çalışma şartları, yapılacak iş miktarı belirsiz.
Psikolojik, Cinsel, Fiziksel Şiddet…
Bizim için İşin bir Parçası…
Gündelikçiler ve tüm ev hizmetinde çalışan kadınlar ayrımcılık, fiziki ve cinsel şiddet, mobbing tehdidi altında.
Kayıtsız, güvencesiz olmak, işin tanımlı ve standart olmaması, işveren işçi ilişkisinin kurallı olmaması bizim aleyhimize bir iş ilişkisi doğurmaktadır. Cinsiyetçilik, kaçak göçmen ev işçisi olmak, toplum ve aile baskısı, hak aramanın zorlukları ile birleşince işyerlerinde taciz ve tecavüz türü saldırıların çoğu gizlenmekte, sorumlulardan hesap sorulamamaktadır.
Göçmen Ev İşçiler Daha Zor Durumda
Binlerce kaçak göçmen ev işçisi kölelik koşullarında çalışıyor. Göçmen ev işçileri hiç bir hakka sahip değil. Bu durum işverenler tarafından kullanılmakta, çalıştıkları evlerde kolayca işi terk etmesinler diye pasaportlarına el konmakta, maaşlarının bir kısmı işten ayrılıncaya kadar kendilerine verilmemekte, gidecek yerleri olmadığından uzun iş saatlerine ve ağır işlere itiraz edememektedirler.
Göçmen ev işçileri çalıştıkları evlerde cinsel saldırı riskiyle, sokakta rüşvet ve polis baskısı ile yüz yüze bulunmaktadırlar. Onlar için dışarıda dolaşmak da tehlikeli olduğundan haftalık izinlerini bile kullanamamaktadırlar. Vize sorunu nedeniyle yıllarca memleketine gidemeyen, Türkiye'de çocuk doğurup kaçak olduğundan çocuğunu okula yazdıramayan pek çok göçmen işçi bulunmaktadır.
Otoriteler tarafından kaçak göçmen işçilik bir yandan yasaklanmakta, diğer yandan da göz yumularak teşvik edilmektedir. Bu yolla çok daha ucuz emek sömürüsü yapılmaktadır. Yasadışı konuma itilen göçmen ev işçileri ucuza çalıştırılmakta ve ağır çalışma şartlarına zorlanmaktadır.
Bu durum bütün ev işçilerinin çalışma şartlarını ve ücretlerini olumsuz etkilemektedir.
Çarpık sistem kaçak göçmen ev işçileri ile Türkiye vatandaşı olan ev işçilerini karşı karşıya getiriyor. Biz ücretlerimizin düşmesi ya da çalışma şartlarımızın daha da ağırlaşmasının sebebi olarak göçmen işçileri görmüyoruz. Göçmen işçileri dışlamayacak, ayrımcılık yapmayacağız. Bizim gibi çalışarak emeğiyle hayatını kazanan göçmen işçilerle dayanışacağız.
Biliyoruz ki çalışma izni vermemek göçmen işçileri için caydırıcıolmamakta, aksine kölelik koşullarında kaçak işçi çalıştırmayı teşvik etmektedir.
Göçmen işçilerin serbest dolaşım, oturma ve çalışma hakkını savunacağız. Bir sıkıntıları olduğunda yanlarında olacağız.
Yaşadıklarımızın sorumlusu göçmen işçiler değildir. Sorumlular; göçmen ya da değil bütün ev işçilerinin sorunlarına çözüm üretmeyen devletlerdir.
İstihdam Büroları, Danışmanlık Büroları adı altında Köle Ticareti Yapıyor
Ev hizmetinde çalışan kadınların bir kısmı istihdam bürosu gibi çalışan "Danışmanlık Şirketleri" tarafından işe gönderilmekte. Esnek çalışmanın bütün olumsuz sonuçları bu şirketler vasıtasıyla hayata geçirilmekte ve dolayısıyla da kadın emeği üzerindeki sömürü daha da artmaktadır. İstihdam büroları, danışma firmaları ya da ajans adı altında faaliyet yürüten firmalar ev hizmetinde çalışan işçilerin sırtından para kazanmakta ve ağır işleri ucuza yaptırmaktadır. Ayrıca ev hizmetinde çalışan işçilerin istihdam büroları tarafından kayıt altına alınabileceği iddiası gerçekleri yansıtmamaktadır. İstihdam bürosu adı altında faaliyet yapan bu firmalar hiçbir şekilde kayıt tutmamakta ve deyim yerindeyse bir tür köle ticareti yapmaktadırlar.
Ev işlerinin kadın işi olarak görülmesine karşıyız
Ev işleri kadın işi olarak görülmekte evlerimizdeki bütün yük kadınların sırtına yüklenmektedir.
Ataerkil Kapitalist sistem ev emeğini değersizleştirmekte, hükümetler yoksulluğu ve işsizliği büyüterek, sosyal devlet uygulamalarını yok ederek kadınların sırtındaki ev yükünü daha da ağırlaştırmaktadır.
Oysa biliyoruz ki evde emeğimiz inkâr edilirse ev işçisi olarak çalıştığımızda da emeğimiz görünmez. Dolayısıyla kalifiye ve eğitimli bir işgücü olarak erkeklerle aynı işi yaptığımızda dahi yaptığımız iş daha değersiz görülür ve daha az ücret ödenir. Bunlar birbirinden bağımsız değildir.
Ev işleri sadece kadın işi değildir. Ev işleri hayatın yeniden üretilmesi için gereklidir ve herkes bu işlere katılmalıdır. Mümkün olabilen bütün ev işleri toplumsallaştırılmalı, geri kalan evlerde yapılması gereken işler aile bireyleri tarafından adil bir biçimde paylaşılmalıdır. Devlet toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamak üzere politikalar üretmeli, ev işleri toplumsallaştırılmalıdır. Ev kadınları hiçbir sosyal hakka ve gelire sahip değil. Onun için de yaşam boyu kocalarına, babalarına bağımlı olarak yaşamak zorundalar. Ev kadını mefhumu ortadan kalkıncaya kadar evdeki emeğimizin karşılığı verilmelidir.
Örneğin; Venezuella devleti ev kadınlarını işçi olarak kabul etmektedir. Venezuella anayasasının 88. maddesinde; "devlet, ev içinde harcanan emeğin, toplumda değer üreten ve toplumsal refah ile servet üretimine katkıda bulunan bir ekonomik faaliyet olduğunu tanır" ibaresi yer almaktadır. Bu doğrultuda Venezuella devletinde ev kadınları sosyal güvence hakkına sahip olmuştur. Doğru olan da budur. Biz de ev kadınlarının emeği görünsün istiyoruz. Anayasaya ev kadınlarının emeğinin değer ürettiği yazılmalıdır. Ev kadınlarına sosyal haklar tanınmalı, hakları verilmelidir.
Biliyoruz ki; ev işleri değersiz görüldüğü müddetçe biz ev işçilerinin emeği de değersiz olacak.
Ev Demek İş Demek…
Biz gündelikçi kadınlar, ev işçileri dışarıda başkalarının kirini temizliyoruz. Yetmiyor, bütün kadınlar gibi akşam kendi evimize geldiğimizde orda da çalışmaya devam ediyoruz. Eziliyoruz! Çifte sömürü yaşıyoruz!
İnanıyoruz ki; işimiz belli standartları olan, sosyal güvenceye kavuşturulmuş, sendikalı, sigortalı bir iş haline gelirse; çalışma şartlarımız iyileştirilirse ev temizliğine bakış değişecek, cinsiyetçi yönü de törpülenebilecektir.
Ev işlerinin kadın işi olarak görülmesinin en önemli nedenlerinden biri;
ev emeğinin köle emeği gibi haktan yoksun olmasıdır. Haklarımızla çalıştığımızda aile içinde de, toplumda da daha iyi bir yere sahip olabiliriz. Evde değerimiz artar, erkek egemenliğine karşı daha güçlü mücadele edebiliriz.
Yaptığımız iş sadece kadın işi olarak görüldüğü sürece; statüsü düşük, geliri düzensiz, sosyal haklardan yoksun olduğu müddetçe; biz ev işçisi kadınlar daha fazla sömürülmeye ve ezilmeye mahkûm olacağız.
"Bizim Ne Hakkımız Var ki?"
"Bizim ne hakkımız var ki?" Çoğu ev işçisi arkadaşımız böyle diyor. Haklarımızı bilmiyoruz. Sadece kayıtsız çalıştırılmamıza sessiz kalmıyor, aynı zamanda uzun iş saatlerine, işçi sağlığını tehdit eden kimyasalları kullanmaya da itiraz etmiyoruz. İşyerinde yaşanan fiziki ya da psikolojik şiddet karşısında da sessiz kalabiliyoruz.
Haklarımız gasp edildiğinde, aşırı çalışmaya zorlandığımızda, hakarete, tacize uğradığımızda çoğu zaman ücretimizi bile almadan iş yerini terk ediyoruz. Bu da bizi mağdur ediyor. Meslek hastalıkları bize miras kalıyor. İş kazaları görmezden geliniyor. Kendimize güvenimizi, sağlığımızı, emeğimizi, hatta hayatımızı elimizden çekip alıyorlar. Sessiz kalıyoruz. Hak aramak için gündelikçi kadınların, ev işçilerinin birleşmesi, dayanışması şart. Haklarımıza sahip çıkmak için diğer işçiler gibi biz de sendikada örgütlenmeliyiz. Tek tek güçsüzüz ancak sendikada örgütlendiğimizde güçlenebiliriz. Hayatımızı elimize almak için, kendi gücümüzü ortaya koyabilmek için sendikada birleşelim. Birbirimize sahip çıkalım. Birliğimizi, dayanışmamızı, sendikamızı kendi ellerimizle yaratalım.
Ses var görüntü yok… Bizi Toplum da, Devlet de, İşveren de Görmezden Geliyor!
Bizi gören yok, emeğimizi gören yok. Bu yüzden ne ses çıkarsak, ses gaipten geliyor. Gündeliğe giden kadınlar olarak mahallemizde bile ne iş yaptığımızı söylemekte zorlanıyoruz. Görünmezlik sihrinde bizim de bir payımız var elbette.
Toplum içinde eve ek gelir için ara sıra temizliğe giden yoksul kadınlar olarak görülüyoruz.
Çoğu zaman işverenlerimiz de kadın. Aramızda kimi zaman abla-kardeş görüntüsü, kimi zaman da zalimane patron işçi ilişkisi var. Fakat her iki durumda da biz ev işçileri, gündelikçi kadın işçiler haktan yoksun bir şekilde sigortasız, güvencesiz çalıştırılıyoruz.
Kadın dayanışması ev işçilerinin iş yasasına girmek ve hak aramak için başlattığı bu mücadelede gündelikçi kadınların, ev işçilerinin yanında olmayı gerektiriyor.
Belediye seçimlerden seçimlere bize gelme!
Yerel yönetimlere de birkaç sözümüz var.
Her seçimde oy istemek için bize çiçeklerle gelen belediyeler de biz ev işçilerini, gündelikçi işçileri görmezler. Yaşadığımız kentler özel güvenlikli siteler ve bizim yoksul konutlarımız olarak bölünmüş durumdalar. Işıklar, parklar, havuzlarla donatılan lüks sitelerin önünde bulunan ve çoğunlukla ev hizmetine giden işçilerin kullandığı duraklara bakarsanız, yapılan ayrımcılık kör göze giren parmak gibi karşınızdadır.
Pendik Kurtköy'deki Tepe Ören villalarının hemen önündeki otobüs durağı sadece bir direğe asılı küçük bir tabeladan ibarettir. Bu durakta bekleyen üç gündelikçi kadın işçi evlerine dönmek için otobüs durağında beklerken, Formula 1 yolunda hız yapan aracın çarpması sonucu yaşamlarını yitirdiler. Belki araçların çok daha uzaktan görebileceği doğru bir noktada, güvenli olup olmadığı hesaba katılarak yapılmış düzgün bir otobüs durağı olsaydı can kaybı yaşanmayacaktı. Bu da görünmez olmanın ironik tarafı olsa gerek… Durak da görünmez, duraktaki kadınlar da… Erkek egemen kapitalist sistemin hız yapan bir arabası için o kadınlar orda yoktu zaten. Onlar zaten yoklar…
Benzer bir durum Başakşehir/ Ispartakule önündeki durak için de geçerli. Zenginlerin kent merkezine gitmek için kullandıkları durak (karşı yöndeki durak) yapılıyken, biz gündelikçi kadın işçilerin evlerimize gitmek için beklediğimiz durak yine sadece bir direğe asılı küçük bir tabeladan ibarettir. Yağmura, rüzgâra, kızgın güneşe karşı korunacak bir durak ev işçilerine, gündelikçi kadınlara çok görülmektedir.
İşe gitmek, işten dönmek biz ev işçileri için büyük bir işkencedir. Çevremizde birbirinden ışıltılı lüks konutlar yükselirken, trafikte ciplerin sayısı her geçen gün artarken bizler insanlık dışı koşullarda tıklım tıklım otobüslerde işe gidip geliyoruz. Yolculuk bitinceye kadar her gün büyük bir işkenceyi yaşıyoruz. Sitelerden alış veriş merkezlerine ya da kent merkezlerine gitmek için zenginlere alternatif toplu taşıma seçenekleri sunuluyor. Ancak bizim her gün yaşadığımız bu sıkış tepiş taşınma işkencesine çözüm üretilmiyor. Belediyelerden bu soruna çözüm üretmesini istiyoruz.
Kaynakların ticari zihniyetle zenginleri zenginleştirmek için kullanılmasına hayır diyoruz. Biz ev işçileri belediye kaynaklarının kullanılmasında söz hakkı istiyoruz. Bizim adımıza konuşulmasın. Belediyelerde temsil edilmek, yönetime, karar süreçlerine katılmak istiyoruz. Belediyelerin ticaret ve rant merkezi olmasını istemiyoruz. İnsanca yaşayabileceğimiz bir kent istiyoruz.
- İnsanca yaşamak, insanca çalışmak istiyoruz.
- İşçiyiz. İş yasası kapsamına alınmak istiyoruz.
- Sigorta, emeklilik hakkı başta olmak üzere sosyal haklarımız verilsin.
- Sigorta primlerimize devlet desteği verilsin, sigortamız genel bütçeden karşılansın.
- Emeğimiz görünsün, çalışma şartlarımız düzeltilsin.
- İş güvenliği/can güvenliği istiyoruz.
- İş güvencesi istiyoruz.
- Hem evde hem işte çalışıyoruz, erken emeklilik istiyoruz.
- Parasız sağlık hizmeti istiyoruz.
- Parasız eğitim istiyoruz.
- Kadın örgütleri denetiminde sığınma evleri açılmasını istiyoruz.
Evdeki emeğimiz toplumsallaşsın. Belediyelerden parasız kreşler, yaşlı ve özürlüler için bakım merkezleri, çocuk oyun odaları, gençlik merkezleri, sosyal alanlar istiyoruz.
Duraklar yapılsın. Sokaklar aydınlatılsın.
Otobüs seferleri artırılasın. Sitelerle mahalleler arasında ev işçileri için servis istiyoruz. Sağlıklı, depreme dayanıklı, güvenli konut istiyoruz.
EV KADINLARI İÇİN ANAYASAL HAK
Anayasaya ev emeğinin toplumda değer ürettiğini tanıyan bir yasa maddesi konmasını istiyoruz. Bu çerçevede ev kadınları sosyal güvenceye kavuşturulsun. Ev kadınlarına aylık bağlansın.
SENDİKAMIZ GÜCÜMÜZDÜR
EMEĞİMİZİ GÖRMÜYORLARSA GÖSTERECEĞİZ
DAYANMAYACAĞIZ, DEĞİŞTİRECEĞİZ
Emeğimizin sömürülmesine dur diyebilmek için sendikamızı kendi ellerimizle kuracağız.
İşçiyiz.
Ev işçileri, gündelikçi kadınlar iş yasasına alınıncaya kadar mücadele edeceğiz.
Emeğimizin görünmesi için evde, dışarıda mücadele edeceğiz.
Ev hizmetinin mesleki standartlara kavuşması, iş tanımının yapılması için çalışacağız.
Toplumsal cinsiyetçi iş bölümüne karşı mücadele edeceğiz.
Çalışma şartlarımızı iyileştirmek, iş kazalarını önlemek, meslek hastalıklarını önlemek, iş yerlerimizde angaryalardan kurtulmak ve pek çok sorunumuzu aşmak için birlikte davranacağız.
Deneyimlerimizi paylaşacağız.
Ev işçilerinin, gündelikçi kadınların yaşam şartlarını iyileştirmek için el ele vereceğiz.
Ev işleri ve bakım emeğinin kadın işi olarak görülmemesi, erkeler ve devletin de üstüne düşen yükümlülükleri yerine getirmesi için mücadele edeceğiz.
Bunun için kadın dayanışmasını büyüteceğiz.
Şimdiye kadar zorluklara hep dayandık. Dayanmayacağız, değiştireceğiz.
Değiştirmek için birliğimizi büyütecek, sendikada örgütleneceğiz.