Adım Nevin. 45 yaşında 3 çocuk annesiyim. Dokuma işinden emekliyim. Ben üç çocuklu bir ailenin ikinci çocuğuyum. Çocukluğumun bir kısmı güzel geçti diyebilirim. İlkokul 5. sınıftayken babamın işsiz kalmasıyla evimizin ekonomik durumu bozulmaya başlamıştı. En çok bizleri etkiledi. Okul ihtiyaçlarımızı karşılayamaz duruma gelmiştik. Beni üzen, okul anılarımın içinde bir okul çantası alamayışımız idi. Kitaplarımı poşete koyup gidiyordum. Bu durum çocuk ruhumda çok derin yaralar açıyordu. Ama okula gitmeyi çok seviyordum. Sabahçıydım ve en erken okula ben gidiyordum. Hademeler, "bu ne okul aşkı kızım, her sabah okulu sen açıyorsun" diye söylenirlerdi. Sınıfıma girerdim. Tahtaya ders programını yazardım, saatin gelmesini beklerdim. Öğretmenim sınıfa girdiğinde Nevin yine bugün erkencisin derdi. Bunlar çocukluğumla ilgili hatırladığım en güzel anılarımdı.
Çocukluğumla birlikte güzel günler geride kalmaya başlamıştı. Evimizde bir tek babam çalışıyordu. Babamın da işsiz kalmasıyla 7 kişilik bir aile olarak çok zor duruma düştük, beni en çok üzen 1 yaşındaki kardeşime süt alamayışımızdı. En sonunda istemeye istemeye okulu bırakıp iş aramaya başladım. Sigortalı bir işte çalışmak istiyordum fakat yaşım küçük olduğu için büyük fabrikalardan olumlu yanıt alamıyordum. Ben de dava açtım, yaşımı büyüttüm. İş ararken, mahallemizdeki bir dokuma fabrikasında iş buldum. Kız kardeşimle birlikte çalışmaya başladım. Patron sigortamızı hemen yaptı. Sigortamın erken yapılmasıyla şu an emekliyim. Bilmeden de olsa doğru bir şey yaptığım için şu an mutluyum.
İş hayatımda unutamadığım bir anımı paylaşmak istiyorum. İki yıl boyunca aynı işverenle çalıştık. Darbe sonrası Özallı bir döneme girmiştik. Ekonomi serbest, piyasalar serbest, rüşveti bile meşru kılan serbest bir politika dönemiydi. Pastanın büyük bölümünü her zamanki gibi işverenler paylaşmıştı. Bizim patron da bu pastadan payını alıp fabrikayı büyütmeye karar verdi. Makineleri çoğalttı, mahallede bulunan yaşları 15-16 civarındaki kızları işe aldı. İşi öyle büyüttü ki işler yetişmediğinden mesaiye bıraktırıyordu. 3 yıl boyunca sabah 7'den akşam 23'e kadar çalışıyorduk. Evlerimize ancak uyumaya gidiyorduk. Artık hepimiz yorulmuş, isyan etmeye başlamıştık. Fazla mesailerimizi de ödemiyorlardı. Günler böyle geçerken öğle paydoslarında fırsat buldukça kitap okuyordum. Dokumada çalışan bir abimizin dikkatini çekmiş, yanıma geldi. Birkaç kitap getirdi ve bana okumayı seviyorsun, işçisin, emekçisin. Bugün olmasa da bir gün bu kitaplar sana yol gösterir dedi. Bana kitapları hediye etti. Hepsini okuyup bitirdim. Okudukça cesaret gelmeye başladı. Bir gün arkadaşlara bu böyle devam etmez artık, söyleyelim ve mesaiye kalmayalım, sigortasız çalışan arkadaşların sigortasını, maaş farklarını, mesailerimizi isteyelim. Artık sadece iş saatlerini çalışım eve gidiyorduk. İşler öyle yığıldı ki fasonculara gitmesi gereken mallar gitmiyor. İşverenle sürekli karşı karşıya geliyorduk. Sonunda hepimizi topladı. Ne istediğimizi sordu, bir bir sıraladık. Tamam, bu işleri yetiştirin, ay sonu gereken yapılacak dedi ve sözünü tuttu. O zaman bilinçsizce örgütlenerek yaptığımız bu küçük direnişimiz bize patron karşısında zafer kazandırdı.
İmece'yle şöyle tanıştım. Eşimle birlikte çalıştığım işyerinden çıkarılmamız sebebiyle haklarımızı öğrenmek ve almak için BATİS'le tanıştık. İşçi okulu olan BATİS'ten çok şey öğrendim. Oradaki yayınları okurken İmece Dergisiyle tanıştım. Hayat Okulu başlıklı yazıyı okudum ve çok etkilendim. İmece gönüllülerinden oluşan bir kadroyla atölye oluşturup mahallede okuma-yazma bilmeyen kadınlara eğitim veriliyordu. Benden yaşça büyük insanların okuma azmi beni çok etkiledi. Ben neden yapmayayım dedim ve aynı gün kaydımı yaptırdım. Şimdi lise 4 dönemindeyim ve çok mutluyum. Bu, kendim için yaptığım bir mücadeleydi. Bu mutluluğuma sebep olan İmece gönüllülerine çok teşekkür ederim.
İmece'yle tanıştıktan sonra hayata bakış açım değişti. Kendim için yapmadığım ve ertelediğim o kadar çok şey vardı ki, bunun farkına vardım. Kendimi daha çok önemsemeye başladım. İnsan bastırılmış duygularla yaşanmamalı çünkü huzursuz, mutsuz bir yaşam içinde buluyor kendini. İmece'yle tanıştıktan sonra farkındalığım arttı. Soruyor, sorguluyor, araştırıyor, daha önce bildiğim şeylerin aslında bilmediklerim olduğunu fark ediyordum. Bunlar benim kendi içimde yaşadığım, beni mutlu eden duygulardı. Tekrar teşekkürler.
Kadınlar nasıl özgürleşir?
Kadınlar, birey olarak kendi kendinin farkına vardığında, ne isteyip ne istemediğini sorguladığında bence özgürleşmeye başlamıştır. Zaten arkası çorap söküğü gibi gelir. Kadınlar hem evde, hem işte çalışan bireyler olarak erkeklere göre kat kat fazladır yüklendikleri misyon. Kadın önce iyi bir evlat, sonra iyi bir eş, sonra da iyi bir anne olmak için paylaşılması gereken hayat yükünü tek başına yüklenir. Tüm bu sorumluluklardan sonra kadının kendisi olabilme şansı kalmamaktadır. Bu sömürü düzeninde, hayatta kalabilmek için çok zor şartlarda çalışan kadınlar var. Yitip giden hayatlar da çok fazla. Temizlik işçisi kadınlar, güvencesiz, kayıtdışı çalışan kadınlar.
Her gün aynı işleri iki kez yapmak zorunda kalan, çocuklarına daha iyi bir gelecek sunabilmek için kendi canından olan kadınlar. Kadınlar artık bu düzen değişmeli, değişecek diyerek birleşmeli, örgütlenmeli, isyan etmeli. Görünmez olan emeğimizi görünür kılmak için var gücümüzle mücadele etmeliyiz.