Bir Şey Yapmalı…
İMECE olarak Türkiye ortamında söylemsel yaklaşımların ve orta-sınıf kadın perspektiflerin dışında mücadeleci bir kadın örgütü arayışıyla ortaya çıktık. 1993 yılında devletin "siyaset yaptığı" gerekçesiyle kapattığı Demokratik Kadın Derneği'nde örgütlü olan bir grup kadındık. Derneğimizin kapatılmasının ardından uzun bir süre 8 Mart'tan 8 Mart'a bir araya geldik. Bu durumdan hepimiz rahatsızdık. Sonunda, 1998 yılında, "her gün kadın özgürlük mücadelesi verecek sağlam bir kadın örgütü kurabilir miyiz?" diye tartışmaya başladık. Bu tartışmanın kendisi aktif pratik ve derin bir süreçti. Yaklaşık 3 yıl dünyadaki ve Türkiye'deki feminist teorik çalışmaları ve kadın hareketi pratiklerini mahalle arasında minik bir çeşit kadın akademisi kurarak tartıştık.
Öğrenecek ve Tartışacak Çok Şey Vardı…
Tartışma toplantılarımızı Türkiye Kadın Hareketine öncülük etmiş düşünce ve eylem insanlarını davet ettik. Bu programın oluşmasında ve tüm tartışma sürecinde sevgili Gülnur Acar Savran'ın emeği büyüktür.
Seminerlerimize katkı yapan diğer kadınlar sevgiyle andığımız Tülay Arın, Şirin Tekeli, Fatma Gök, Nesrin Tura ve daha birçok değerli ve donanımlı kadından oluşan bir kadroydu. Tartışma seminerlerimizi (varoştaki kadın akademimizi) Okmeydanı Çağdaş Sanat Atölyesi'nin depo olarak kullandığı bir bodrum katında gerçekleştirdik. Bazen bu depo uygun olmadığında mahalledeki evlere misafir oluyorduk. Meslekleri farklı bir grup kadındık. Ev kadını, hemşire, öğretmen, öğrenci, akademisyen, mühendis, avukat, sekreter ve daha birçok farklı meslekten gelen yaklaşık 20 kişi kadar bir kadın grubuyduk.
"Nasıl Bir Kadın Örgütü?" Tartıştık, Tartıştık, Tartıştık…
Dünyadaki kadın örgütlenmeleri, kadın hareketleri ve toplumsal tarihi okuduk, tartıştık, Türkiye'deki kadın hareketi tarihinin özelliklerini ve özgünlüklerini anlamaya çalıştık, karşılaştırmalı bir dünya kadın hareketi tartışma çalışması geçirdik.
Tamamen Bağımsız Bir Kadın Örgütü
Bir kere baştan karar vermiştik. Herhangi bir kurumun, örgütün, kuruluşun, oluşumun bir şeyi, yedeği bilmem nesi olmayacaktık. Bu bizim kendimiz için kadınlar olarak, kadınlarla birlikte ve kadınlar için birlikte yaptığımız bir iş olacaktı.
DKD'nin temel düsturlarını benimsiyorduk. Bunlardan en önemlisi bağımsız kadın örgütü olma ilkesidir. Kadınların öz örgütü sadece devletten ve sermayeden değil her türlü dışarıdan müdahaleye izin vermeyecek şekilde inşa edilmeliydi.
Geçmişte sosyalist hareket içinde İKD (İlerici Kadınlar Derneği) gibi kitlesel bir kadın örgütü deneyi vardı. Bu deneyden öğrenecek çok şey olmasına rağmen ne yazık ki tartışma seminerlerimizi yaparken İKD deneyini inceleyemedik. Fakat daha sonra öğrenebildiğimiz kadarıyla gördük ki saha çalışmamızda uyguladığımız çeşitli yöntemler İKD'li kadınlar tarafında da kullanılmış. Fakat örgüt yapısı olarak İKD 'den tamamen farklıydık. Bizler daha baştan bağımsız bir kadın örgütü oluşturmayı önemsedik.
Erkekegemenliğine ve Kapitalizme Karşı
Erkekegemenliği'nin her ortama tutunabilen (kapitalizm, sosyalizm, kadın beyni, erkek beyni, ev, iş, okul…) adapte olabilen kolayca mutasyona uğrayabilen dirençli bir virüs olduğunun farkındaydık. Bu virüs kapitalizmin eşitsiz, adaletsiz ve değersizleştirici ortamında daha hızlı ürüyordu… Bu nedenle erkekegemenliği ile kapitalizme ve onların şer ittifakına birlikte karşı durmak gerekiyor diye düşündük.
Tabandan Örgütlenen, Katılımcı, Anti-hiyerarşik
Birilerinin kendilerini "kurtulmuş" kadın sanıp da "ötekileri kurtarmaya" sahte bir âlicenaplıkla soyundukları, bunu gerek yardım kampanyaları gerekse daha yeni versiyonlarıyla projeler üzerinden yaptıkları kadın çalışması biçiminin lafın bile bünyemizde alerjik reaksiyona yol açıyordu. Biz kimdik ki başka kadınları kurtaralım? Biz kimdik ki birilerine bir şeyler öğretelim? Bizim kadınlar olarak hep birlikte mücadele ederek öğreneceğimiz çok şeyimiz vardı. Bu nedenle yoksul semtlerde kadınlarla birlikte kadınlar için, kadınlar olarak ve mücadele içinde pişerek birbirimizin kadın hayatlarından öğrenerek örgütlenmeye kadar verdik. Kimsenin diğerini yönetme, buyurma, bilgisi olmadan karar verme, uygulama ve buna benzer her hangi bir ayrıcalıklı konumu yoktu. Olamazdı… Bütün kadınların katılımına açık olan Kadın Meclisi'ni oluşturduk. Periyodik olarak toplanan Kadın Meclisi'nde, karar süreçlerine isteyen bütün kadınların eşit katılımının sağlanması hedeflenmektedir.
Yoksul Emekçi Kadınların Örgütü
Erkek egemenliğine ve kapitalizme karşı mücadelede yoksul emekçi kadınlar arasında kök salabilen bağımsız bir kadın örgütü olmalıydık biz. Biz kadınların göbekleri ne iş yapıyor olursak olalım, nereli olursak olalım, hangi dili konuşuyor olursak, hangi inanca sahip olursak olalım bir görünmez bağla birbirine bağlıydı. Kimse kurtulmuş değildi ve eğer varoşlarda yaşayan ve bir tek kadın bile kalsa şiddete ve ayrımcılığa maruz kalan, bu göbek bağından dolayı hiç birimiz güvende değildik. Orta sınıf bir "kurtulmuşluk" yanılgısından bizi kurtaracak olan panzehir de yoksul emekçi kadınların kaderiyle olan göbek bağının farkına varmaktı. Bize göre kadınlar olarak önce bedenimizle sonra emeğinin özgün tanımıyla "kadın" oluyorduk. Bu özelliğimiz nedeniyle her toplumsal adaletsizlik, ekonomik eşitsizlik, işsizlik ve benzeri konularda en derinden yaralananlar olarak biz kadınlar hissediyorduk. Bu nedenle yoksul emekçi kadınları merkez özne olarak kabul eden bir kadın örgütü olmalıydık.
Kapitalist egemen güçler yeni liberal politikaları küresel ölçekte hayata geçiriyordu. Kapitalizmin yapısal dönüşümü ve yeni liberal politikaların sonuçları 90'lardan sonra Türkiye'de de iyice görünür, hissedilir hale gelmişti. Erkek egemenliğinden beslenen ve toplumsal cinsiyetçi ilişkileri kendi faydası için yeniden üreten kapitalist sistem üretim-sömürü ilişkilerinde de, kadınlar başta olmak üzere emek gücünü kayıt dışına atıyordu. Bunun sonucunda daha da kangrenleşen yoksulluğun yönetilme stratejilerinde sistem kadınlara önemli roller biçiyordu. Bu nedenle kadın özgürlük mücadelesi de pek çok yeniliği içinde barındırıyor olmalıydı. Aslında birlikte yeni bir kadın örgütünü kurmaya soyunduğumuz kadar, birlikte öğrenmeye de adım atıyorduk. Ve baştan her şeyi belirlemek yerine "kervan yolda dizilir" fikri bize çok da yanlış gelmedi. Çünkü "bildiğimizi" iddia etmiyorduk. Öğrenecektik… Konuşmak kısa sürer ama emek süreçleri zaman ister… Uğraşıp didinip bunun için harekete geçebilmemiz 2001 yılını buldu. Böylece İstanbul Esenyurt ta ki 10 yıllık yolculuğumuz başladı.
Esenyurt'un Yolları Taştan…
Esenyurt çevresinde zengin mahalleler bulunan yoksul bir semt. 2001 yılında KADMER (Kadın Araştırmaları ve Dayanışma Merkezi)'ni açtığımızda Esenyurt değişim geçirmeye henüz başlamıştı. 2011'de ise lüks iş merkezleri ve siteler iyiden iyiye Esenyurt'un içine doğru uzanmaya başladı. Hummalı bir yapılaşma hiç durmuyor, Esenyurt'un çehresi yükselen binalarla sürekli değişiyor hala.
Fakat elbette yoksullar buralarda yaşamıyor. Yoksulluk lüks kulelerin hemen arkasında çok büyük bir alana yayılmış olan apartmanlarda kol geziyor.
Esenyurt hem kırlara dönük politikaların sonucunda hem de 90'larda yükseltilen savaşın etkisiyle göçle büyüyen bir beldeydi. Daha sonra da ilçe oldu. Aynı zamanda İstanbul'un merkezinden de göç alıyor. Yoksullar ve göçle gelenler kenarlara itildiğinden Esenyurt'un nüfusu şiştikçe şişiyor. Nüfusun 500 bin olduğu söyleniyor.
Çeperdeki Hizmetçiler, Bekçiler
Civardaki lüks sitelerin gündelikçileri ve bekçileri burada barınıyor. Aynı zamanda sanayie yakın olduğundan sermayenin ucuz işçi deposu.
2001'de ilk önce Kadmer (Kadın Araştırmaları ve Dayanışma Merkezi) olarak çalışmaya başladık. Hem dergi çıkarıyorduk hem de dayanışma faaliyetleri yürütüyorduk. Daha çok kadınlarla tanıştığımız ve kendimizi örgütlediğimiz bir dönemdi. Kadınlara ulaştıkça ve kaynaştıkça adımlarımız hızlandı. 2003 yılında İmece Kadınlar Kahvesini kurduk. 2004 yılında ise bir kooperatif ve bir de dernek.
Kadınların İmecesi
Kurumsal formu ne olursa olsun kendimize İmeceli Kadınlar demeyi seviyoruz.
Kırsal kesimden göçle gelen kadınlarla iç içe olmak, birlikte yaşamı örgütlemek ve birlikte iş yapmak İmece fikrini oluşturdu. Sohbetlerimizde bir birimize anlattığımız köylerde ortak işlerin İmece usulü yapılmasına dair hikâyeler bize ilham vermişti. Üstelik imece kapitalizm öncesi bir kavram olduğundan hepimiz onda bir şeyler buluyorduk.
2001'den 2011'e: 10 Yıl Nasıl da geçti…
İmece 10 yılı geride bıraktı. Bugün İmeceli kadınların bir kısmı okumuş "meslek sahibi" kadınlarken, kimi ev kadını. Kimi evde parça başı iş yapıyor. Kimi gündeliğe gidiyor. Kimi tekstilde ya da çevredeki fabrikalarda çalışıyor. Lisede okuyanlar, az sayıda da olsa üniversite de okuyan genç kadınlar da var. Herkes bir yerden; Ardahanlı, Ağrılı, Sinoplu, Batmanlı, Tokatlı, Amasyalı, Yozgatlı, Zonguldaklı, Diyarbakırlı...
Ev eksenli çalışan kadınların, gündelikçi kadınların örgütlenmelerinde epey yol aldık, deneyim biriktirdik. 2008'de gündelikçi kadınların bir araya gelmesiyle oluşan İmece Gündelikçi Kadınlar Birliği 2011'de İmece Kadın Sendikası Girişimi olarak çalışmalarına devam ediyor.
Bu 10 yıl içinde her zaman merkezi kadın platformlarında yer aldık. Çoğu zaman bu platformların aktif bir bileşeni, platformların örgütleyicilerinden olduk. İstanbul kadın platformu, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Kadın Platformu, Sosyal Haklar İçin Kadın Platformu, Novamed Direnişiyle Dayanışma Kadın Platformu, Desa İşçileriyle Dayanışma İstanbul Kadın Platformu, İstanbul Barış İçin Kadın Girişimi bunlardan bir kaçı.
Evde ya da Dışarıda… Hep Çalışıyoruz…
2001 yılında yoksul emekçi kadınların örgütünü yaratmak için yola çıkmıştık. Kapitalizmin 1980 sonrası yönelimleri sonucunda göçle kente gelen ve kentin kıyısında erkek egemenliğine ve kapitalizmin aç gözlülüğüne karşı yaşam mücadelesi veren; kayıtsız, güvencesiz, esnek çalışan kadınların, ev kadınlarının, genç kadınların gündelik sorunları içine kısa bir sürede karışıverdik.
Nasıl iş bulabilirdik? İşe giderken çocukları nereye bırakacağız? Eğitim sorunu, sağlık sorunlarımızı nasıl halledecektik? Meslek edinmek istiyoruz, okumak istiyoruz, haklarımızı öğrenmek istiyoruz...
Peki, erkek egemenliği, cinsel şiddet, ayrımcılık? Bütün bunları fark etmek, fark ettirmek ve gündelik mücadeleyle harmanlamak gerekiyordu. Bunu yapmaya çalıştık birlikte.
İmece Büyüyor…
Bütün bu tablo hem günü kucaklayacak hem de geleceğimizi kuracak bir kadın mücadelesinin yolunu açmaya çağırıyor biz kadınları. Kadınların işbirliğine, İmece'sine çağırıyor.
Biriktirmek, öğrenmek ve birlikte değiştirmek için yaşamın paylaşılması kaçınılmaz. Birbirimize sadece dokunmak yetmiyor, hayatı birlikte örgütlemek gerekiyor.
Biz İmeceli kadınlar kadınların yaşamın ayrıntılarında gizli kritik emeğin sahibi olduğumuzu biliyoruz. Bu gerçeğin bizi sömürmek ve kimliğimizi değersizleştirmek için kullanıldığının da farkındayız. İşte bu aynı gerçeği şimdi biz el ele vererek gücümüz haline getiriyoruz İmece'mizle.
Kadınların İmecesi,
Özgür yarınların güvencesi…